4 Eylül 2008, 23:21
istanbul
Bir insanın işi hep ters gider mi? Gider, gider hemde öyle bir giderki bazen...
Bilgisayarla oyun oynamaya çok geç başladım aslında... İlk zamanlar beni ilgilendiren kısmı sadece programcılıktı... Yılda bir iki kez düzenlenen bilgisayar fuarlarında yazdığım kısa basic kodlarını çalıştırmakla uğraşırdım, Amstrad makinalarda... O zamanlar bilgisayar bulmak zor benim için yıldan yıla karşılaşıyorum böyle... Nişantaşında Commodore'un bir yeri vardı ikinci katta. Bir gün bir arkadaş kulağıma fısıldadı... "Kullanmana izin veriyorlar... Git boş vakitlerinde" diye... Baya bir zaman da oranın yollarını aşındırdım... Hala oraya ve yöneticisine teşekkürü bir borç bilirim...
Neyse... Oyun diyorduk... Ciddi olarak ilk oyunumla BBS'lerle uğraşırken bir başka sysop'un "sende doom var mı?" sorusuyla tanışacaktım... Oyun cahili olan ben yok deyince bir anda dayamıştı 8MB'lık oyunu... 80MB harddiskim olduğu düşünülürse sanırım oyunun o zaman içindeki büyüklüğü anlaşılır. (şu an kullandığım bilgisayarda toplam 350GB HD alanı ve yeni yapılan temizlik sonrası 17gb boş yer var) Doom uzun süre HD'de zipli olarak kaldı... Sonra bir gece canım sıkıldı açtım. Açış o açış... Doom I, sonra Doom II...
Evliğim sırasında ise eşimle birlikte oynadığımız bir oyun vardı. Tesadüfen alınmış ve sonuna kadar hilesiz hurdasız oynadığımız bir oyun... Seven Quest.... Bu oyunun tadı hala damağımdadır... Sonra bu tür oyunların kıralı bence Myst... Yine eşimle birlikte akşamları not tutarak saatlerce başından kalkmadna oynadığımız son oyundu... Sonrasında bende oynamadım pek... Taki evliliğimizin sonlarına doğru başladığım Star Wars Galaxies oyununa kadar... İşte bu hayatımın oyunuydu... Sony ve Lucas arts bu oyunu elbirliği ile mahvedene kadar saatlerce başından kalkmadan oynadığım bir oyun. Guild'de (belki de serverda) ilk Türk Jedi'ı olduğum oyun... Gariptir ama hala içimde bir yerlerde bu oyunun ayrı bir yeri vardır... Sony-lucas ikilisini anımsarım oyunu anımsarım ve gözlerim dolar...Kolay değil 2 yılınızı verip elde ettiğiniz her şeyin yitip gitmesi... Kimilerine göre altı üstü bir oyun olabilir ama SWG öyle değildi.. En azından benim için öyle değildi... Ve hala üzerinden en az 2-3 yıl geçmesine rağmen benim gibi düşünen insanların net'te "biz eski swg'yi istiyoruz" diye başlıklar, forumlar, siteler açması da başkaları içinde bu oyunun ne derece önemli olduğunu gösteriyor bence...
SWG'den sonra biraz everquest biraz guildwars... Ve bir sürü yine MMORPG türünde oyun.. Ama hep aklımda swg... Daha önce account açıp beğenmediğim wow serüveni... 3 tane 70 level, sürüsüne bereket 50, 30, 20 seviyesinde karakter...
Geçen eski swg tayfası ile konuşurken hepimiz Age of Conan'dayız haberi... Ve bugün gidip aldım. 2 dvd... Heyecanla eve geldim. Oyunlar birazda arkadaşlıkla güzel. Evde 3 makina 3 DVD sürücü var. Ve hiç biri ama hiç biri bu iki DVD'yi okumuyoooor!!!
Saatlerdir uğraşıyorum ama okumuyor yok... O bütün heyecan bütün heves kursağımda...
Bir insan bu kadar şansız olabilir mi? Evet olur hemde bal gibi olur....
Yine de yaşıyor insan, merak yüzünden. Yeni bir şeyler bekleyip duruyor... Lermentov
4 Eylül 2008 Perşembe
2 Eylül 2008 Salı
2 Eylül 2008, 22:09
istanbul
istanbul
"gelecek, biliyorum...
o kadar uzak değil, yarın da değil.
ama biliyorum geleceğini...
buna rağmen ...
üç nokta...."
Zaman ne çabuk geçti... Ve hiç de düşünülmeyen, istenesi olmayan bu duruma nasıl geldim? Yaşamın tüm düğümlerini tek bir düğüme bağlamak ve keşke demek ne derece doğru olurki?
Biri bir tokat atar sana... Aradan yıllar geçtiğinde yaşadığın her olumsuzluğu o tokata bağlamak veya o tokata gülüp geçip yaşamana bakmak....
"umut"..
insanın yaşamında umut olmalı diyordu bu gün biri... Bir başkası ise yıllar önce umut fakirin ekmeği dememiş miydi?
Umut olmalı gerçekten... Ama sadece umut... Boşvermişlik olmamalı bu, bir şeyler yapmak, çabalama ve sonrasında umut etmek... Aynen eşeğini önce sağlam kazığa bağlayıp sonra allaha emanet etmek gibi olmalı...
Söylenecek o kadar çok şey varki... Hala bir çoçuk var içimde... Mutluluğu bekleyen... Ama artık o kadar uzak ki her şey...
"bilmezler yalnız yaşamayanlar;
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler."
o.v. kanık
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)