21 Ağustos 2008 Perşembe

Başlık yok gecenin içinden sallamalar var...

23 Mart 2007, istanbul

Bu gece nedense yazmak geldi içimden... Belirli bir nedeni yok aslıda... "Shall we dance" fimindek susan sarondon'un dediği gibi belki her şey bir kaç tanık için.... Biliyorum tam olarak böyle değil söylediği...

Akılma bir apartman dibinde akşamın yoğun karanlığı etrafı sararken yol kenarındaki toprağa paslı bir çivi ile çizdiğim şekiller geliyor... Ensemde her an karanlıktan fırlayıvercekmiş gibi gelen vampir korkusu.... Bilmiyorum o zamanlar aileler daha mı bilinçsizdi yoksa gerçekten bir tehdit yok muydu? Oysa gazetelerde bol bol cinayet ve gece öldüren bir katil hikayesi dolaşıyordu o sıralar....

Yıl 1974.... Murat araba ile ilk tanıştığım yıllar.. Babamın bir polis ahbabı almış... Professörün bilmem kaç model o geniş ve insana güven veren impalasından sonra çok bir kutu gibi geliyor ben çocuğa... Şimdi toprakla bir oldun mu acaba.... Hala unutamıyorum o iki katlı evinde defalarca gözümde çıkan arpacık için eşinin yüzüme koyduğu mavi boncuları... Ve onların saatler süren yüzümdeki yolculuğunu.... Bir kamyon arkasında pikniğe gidişlerimizi, yakartop, ortada sıçan oyanyışlarımızı.... Her şey siyah beyaz kareler gibi... Renklenmeye ne zaman başladık biz?

Yıl 1974... Gecenin karanlığı inince şehre bekciler dolaşırdı sokaklarda... Otomobillerin farlarında mavi şapkalar... Okumayı çokan sökmüş olan ben babamın pehlivan tefrikaları için her gün düzenli olarak aldığı tercüman gazetesinden takip ederdim olayları...Bir küvet içinde bir sürü ölü insan... Kıbrısta katledilen doktorun ailesinin fotoğrafları... Aklımda küçük mücahit'in öyküsü milliyet yayınlarından... Hala durur kitaplığımda....

Yıl 1974.... Hürriyetin ana sayfası.... Bir gazinoda çalışan bilmem kim adlı şarkıcı iç çamaşırı giyiyor muydu giymiyor muydu? Magazin habrciliği sandığımz kadar yeni değil sanırım....

Istanbula kar yağdığı yılmıydı o yıl? Dayımın geldiği ve benim herkesi beni dışarı bırakmıyorlar diye eve kilitleyip Feriköy ortasahasından balkonu gözlemlediğim yıl mıydı yoksa....

Zaman ne çabuk geçiyor ve acımasızca siliyor anılarıı... Bazen bir an oluyor yahu benim şöyle bir arkadaşım, şöyle bir anım var demekten alamıyor insan kendini....

Her ne kadar sevmesem de Amerikan edebiyatının bir tanımlaması geliyor aklıma... "Yitik kuşak".... Tennese Williamsın satıcı eserinde olduğu üzre....

Hiç yorum yok: