13 Şubat 2010 Cumartesi

Birileri motora binmemi istemiyor galiba.

"Motor bir konsantrasyon işidir. Bazen istemezsin. Kimi akşam anahtarı kontağa sokup geri çıkardığım ve eve taksi ile gittiğim olmuştur." - Sarper Hoca BMW Riders


Ne zaman hava değişimi olsa başım ağrır. Özellikle böyle yağmur öncesi havalarda. Kiminin romatizması tutar ya benimde baş ağrım dayanılmaz olur bu günlerde. İki gündür sabah akşam ağrı kesici alıyordum bu yüzden. Birde akşam baya geç bir saaate kalınca işyerinden eve Motorla dönmeyi istemedi canım.


Yarım saat sonra alışverişimi yapmış evimin önündeyim. Arabayı parkettim. Ama inmedim. İnemedim. O an aklıma gelen şey iyice sıkmış canımı. Yandan askılı çantama bakmaya çekiniyorum. Baktım tabi çaresiz ve yüzyüze geldim korkumla. Ev anahtarımı Motosiklet çantamda şirkette unuttuğum gerceği ile park yerinde karşılaşmak hoş olmuyor.


Çaresiz dönüş yoluna koyuldum. Gerçi bir an yan komşunun balkonundan geçmek düşüncesi de geçmedi değil aklımdan ama.


İstanbul-Alanya-İzmir-İstanbul İlk uzun yol

Motorculuk geçmişim pek öyle eski değil. 2005 yılı 20 temmuzunda aldım ilk motorumu. Yamaha 125-YBR. Ama sonra f650GS selesine oturdum bir gün ve bir hafta sonra 26 Ağustos 2005 te yani F650CS vardı altımda.

Ekim ayı icerisinde de ilk uzun yol tecrübemi yaptım. Hedef Alanya.

İstanbul-Antalya arasını daha önce defalarca araba ile gittiğim için yolu biliyorum. Ama motor ile ilk deneyimim olacak bu.

Saat 10'da yola çıktım istanbuldan. Pantalon dahil full koruma üzerimde. Onların üstüne ise ince bir yağmurluk. TEM'den İzmit'e gittim önce. Hava hafif yağmurlu. Izmit'i geçtim. Yol sakin. 100-120 ile gidiyorum. Bir anda sağımdan bir motor geciyor sol şeride girip devam ediyor. Çantalarından onunda BMW olduğunu anlayabiliyorum ancak. saat 13 gibi TEM çıkışı. Geçmişte evden buraya arabayla 1 saat içinde geldiğimi düşünüyorumda bir gün...

4 Mart 2006 Şile Gezisi

Kar tatilleri nedeniyle tatil olan dersleri cumartesileri yapma kararları çıkınca geziye yaklaşık 5 saatlik bir gecikmeyle ve oğlumla birlikte, malesef dört teker ile katıldım.




Şile'ye vardığımız da hava hafiften kapanmaya başlamıştı. Hava serindi. buna karşılık güzel bir Liman ve manzara vardı.



Millet bir gözleme faslını bitirmiş karting yapıyordu. Çocuk bunların hepsi yaa.. hem dört teker şöyle böyle derler hemde ilk fırsatta karting yaparlar....



Daha merhaba ne haber demeye kalmadan Tibet'in eski bir alacak davasından dolayı MrEnduro'nun böbreklerine hamle etmesiyle karting sefası son buldu. MrEnduro'nun böbreklerini kurtarmamız ardından kimin birinci olduğuna dair ufak açık oturum yapıldı. Her ne kadar sevgili Riko ben birinciydim dese de rivayet odur ki Beyaz Martı herkese 2 tur fark atmış mış :D



Kimseye doğru dürüst selam vermeden "yemekler nerede?" sorum üzerine MrEnduro'nun "yerlerimiz ayrıldı masalarımız hazır" dediği mekana doğru yola çıkıldı.



Mekana vardığımızda masaların yerli yerinde durması dışında bir hazırlık gözlenmemesi üzerine MrEnduro çamura yatmış, bir eliyle böbreklerini tutup "Ahhhhh.. acıyoooo" diyerek dikkatimizi başka yöne çevirmeyi başarmıştır. :alkış



Mekana henüz oturup balıklarımızı yerken kapıdan Whiskey ve eşi Tülin'i kollarından tutuğu gibi yanımıza getiren Yiğit "nerde benim balıklarım?" diyerek kime çektiğini bir kez daha kanıtlamıştır:) Gerçi yemek sonunda kendisinden her türlü yeme içme ücreti tahsil edilmiştir bu da ayrı konudur :D



Resimler:

Whiskey-Ante-Tuğçe-Kıvanç-Riko'nun sağ kolu

Ozan-BeyazMartı





Whiskey- Haaam yaparım :D

(Gezdik, sohbet ettik, yedik biraz da içtik. O kadar. Buzağıya luzum yok)





Ozan- Ya baba ne zaman eve gideceğiz? :(





Gevezehanım-Melih-Beyazmartı-Ozan

Beyazmartı- Yufkayı böyle ince ince sarıyorsun sonra....





Tuğçe-MrEnduro-Gevezehanım-Melih

MrEnduro- Arkadaşlar ilk hedefimiz gözlemeci Fatoş bacı'nın yeri...





Yemek yediğimiz mekan.





Dönüş....





Geziye katılan herkese ve özellikle MrEnduro'ya teşekkürler.

Taksimde Yangın

Merhaba,

2007 Motoshow Fuaarı sonrası gece bara gidelim dedik Line'ın yolunu tuttuk her zamanki gibi. Gece 01 sularında sokaktan gelen sesler üzerine dışarı çıktım... İtfaye arabaları kaplamıştı sokağı. Yangın varmış yan binalardan birinde... Fotoğraf makinamı aldım ve baya bir fotoğraf çektim. içinden seçtiğim 40 tanesini google albüme yükledim. Onlardan bazılarını da buraya alıyorum.

(fotoğraflar üzerinde herhangi bir düzenleme yapmadım)


Canım nereye isterse oraya, 4 Nisan 2007 Şile Gezisi

Merhaba,




Senenin 3. kişisel gezisini yine Şileye doğru yaptım havanın güzel olması nedeniyle...



Yol uzar gider...



Şileye doğru ne zaman gitsek Gözlemecilerin olduğu bölümde mola vermek adet oldu artık... Yalnız bu sefer başıboş gezen bir deve kuşu vardı.Durup alalacele fotoğrafladım motor üzerinde...





Sarı yele :P (Meteye atıftır)



İşte burası da Fatoşun Yeri artık bizim mola mekanımız...



Birileri deve kuşunu yıkamaya başladı. Hayvanda hiç kaçmıyor...





Gözlemeleri söyledim... Fatoşun annesi burayı cekeceğine çiçekleri çek dedi:) yeni almışlar girişe ekeceklermiş..



Sabah kahvaltı etmemiştim çok açım... 2 tane söylüyorum o yüzden:)



Ardından güzel bir çay... Artık kalmadı şehirde böyle büyük ince belli bardakla çay veren yer...



Şile... Yolda iki leşim var:) Bir kez daha kask takmadan motosiklet kullananlara hayran oluyorum... Gerçekten büyük iş yapıyorlar... Düşünsenize kask takmamış olsam vizörde patlayan bu iki arı suratımda patlayacaktı. Ben nazik bir adamım sanırım gözüm dayanamazdı bu darbelere... Helal olsun kasksızlara ne diyeyim...



Şimdi şile sahilden bir kaç fotoğraf...









Ve papalina... Burası da standart uğrak yerimiz oldu artık...









Midye'leri beğenmemiş almamış o yüzden. Mecburen kalamar... Bira olmamış diyenlere oldu artık ne yapalım...



Balık ayıklamak zor be.... Hele birde böyle barbun olursa... Pullarıyla da uğraşmak zorunda olursan...















Gurup sürüşü!!!









Ve dönüş bostancı sahilden güneşin batışı...





Bir sonraki geziyi farklı bir yere yapacağım artık... :))

Canım Nereye İsterse Oraya:) (A. Kavağı gezisi)

Merhaba,




Biz tatlısu motorcusu olarak dağlara çıkamıyoruz malum... Eee motorda Şehir Motoru olunca (City Style) yıllardır gitmediğim Anadolu

Kavağına doğru bir gideyim dedim...

Havalar soğuk da olsa sıcak da farketmiyor. Her zaman deniz kıyısında oltalarıyla kısmetlerini arayanları görmek mümkün Istanbulda.

Bana ise hep çok uzak geliyor bu balıkçılık işi. Anımsıyorumda ilk deneyimim Ordu'nun Fatsa ilçesinde olmuştu. Rize'ye gidiyorduk

Fatsa'da babamın bir ahbabında konaklamıştık. Gece bıldırcın avına çıkmıştık lüks lambaları eşliğinde. Ertesi günde bizi misafir eden

evin nerdeyse benimle yaşıt oğluyla balığa gitmiştik. Attığım tüm oltalarda balıkları beslemiştim ben. Bir tane bile yakalayamadım:)

Ne zaman balık avlamaya çalışan birilerini görsem dolu olarak atılıp boş olarak çekilen o oltalar gelir aklıma.



Martılar... Neden bunca edebiyat içindedir acaba? İnsana çok yakın olmalarında mı? Yoksa İnsana yakın olan en büyük kuş olduklarından



mı? Kimbilir Belki de Deniz'in olduğu yerde olmalarından dır...





İlk mola. Beykoz'a yakın Murat Balıkçısında. Yanda tezgahlar var. Kocaman bir mangal. İster çiğ al ister otur ye. Gördüğünüz üzere



tabak, çatal, bıcak gibi şeyler yok. Her şet elle yeniyor:) Geçen gelişimde su, sabun ya da sabunlu mendil gibi şeylerde yoktu. Şimdi



el yıkamak için yer yapmışlar. Gerçi bu sefer bende tedarikliyim yanımda bol sabunlu-kolanyalı mendil var. (lüfer/salata/kola=11 ytl)





Yemekten sonra yola koyuluyorum tekrar. Kavağa gelmeden hemen önce bir sahil şeridi var çimenlik biraz. Yazın ana baba günü olur. 2.



mola yerim. Karadeniz'e yaklaştık ya soğuyor resmen hava.

Karşıda Rumeli Kavağı..



Ve anadolu Kavağı. Gitmeyi düşündüğüm Yoros kalesi görünüyor...



Misinalar dolaşmış... Ah birde rüzgar isimlerini bilsem. Yazardım şimdi şiddetli bir lodos vardı o yüzden bu kargaşa. Oysa isimlerini



biliyorum sadece yıldız karayel, poyraz, lodos gibi.



Benim balıkçılık konusundaki şansızlığım bulaşıcı sanırım. Karışan misinalardan sonra bu amcanın bu kareden sonraki atışında kurşun



uçup gidiyor. Diğer balıkçılardan ek için misina alıp ek yapıp yeni kurşun takıyor. Hemen yanındaki adam ise ben izlemeye başladığım



andan itibaren 3-4 atışı boşa yapıyor. Var canım bende bir şey...



Bu gün balık yok. Ta kuleliden beri geliyorum. Kıraça buldum biraz burada. Yemesi lezzetlidir gerçi bunlarında. Hiç ayıklamaya bile



gerek yok... Bir gün gene balıktayım böyle. Bir attım 15 iğnede 15 balık. Turist bir hanım yaklaştı fotoğrafımı çekti. Adresimi falan



aldı. Derken 2-3 ay sonra fotoğrafları bastırıp yollamış bana da... Gülüyor...



Rastgele...



Yoros kalesine giderken sağda kır kahvesi tadında bir yer vardı salaş. Hala duruyor 3. Mola burada. Ve manzarası..



Sandalyeler yenilenmiş. Eskiden ahşap bacakları çapraz telle birleştirilmiş çocukluğumun sandalyeleri vardı. Onların üzerinde tüneyip,



içine beyaz leblebi atılmış camlıca gazozumdan yudumlayarak az film izlememiştim Feriköydeki Arzu sinamasında. Modernleşiyoruz.

İşletmeci "Gene değiştireceğim bakalım diyor. Düzenliyoruz işte elimizden geldiğince..."





Çay burada böyle geliyor:)



Bahçesinden...



Güzeller...



Ve Yoros Kalesi... İşte benim şehir cocuğu ve karadeniz:)



Kaleden görünümler...













Kılavuz kaptan salimen ulşatırmış gemiyi Karadenize; dönüyor...



Kalenin sağlam kalan en yüksek yeri. Üniversiteyken ilk kez geldiğimde buraya çıkmıştım bu kulenin tepesine. Görülmeye değer bir manzarası vardı hala aklımdadır. Ama bu yaşta ve üzerimdeki giyimle cesaret edemiyorum çıkmaya. Belki başka bir zaman..



Eski ve yeni...







Biraz sigara tüttürüp manzaranın tadını çıkardıktan sonra ver elini kanlıca diyorum...





Trabzon Maçkadan. İki kilo buğday veriyorlar güvercinlere. Bu da bir hastalık işte diyor... Bilmez miyim. Kırıkhanda bende yeltenmiştim bir ara. Alırken adam kanat uçlarında azıcık keseceksin demişti... Kanat tüylerinin yarısını kesmiştim:( ne bileyim çocuk aklı işte... Polis haftanız kutlu olsun deyip ayrılıyorum. Babamı da aramalı bu arada...



Kanlıca da banklara oturup 2. çayımı da içtikten sonra oğlumu kurstan almaya daha nerdeyse 2 saat var deyip Çengelköye gidiyorum.





Beni de çek...









İşte böyle... Dağlara tepelere vuramiyoruz kendimizi böyle şehir içlerinde avunuyoruz ne yapalım...